top of page

Sürdürülebilirlik... Sustainability


Son zamanlarda popülaritesi artan sürdürülebilirlik kavramı, üretim ve ürün çeşitliliğinin devamlılığı sağlanırken aynı zamanda insanlığın yaşamının daimi kılınabilmesidir. Başka bir ifade şekli ile sürdürülebilirlik, kendi ihtiyaçlarımızı, gelecek nesillerin ihtiyaçlarından ödün vermeden karşılayabilmemizdir.

Sürdürülebilirlik nedir diye sorulduğunda akla ilk olarak çevrenin korunması gelse de aslında sürdürülebilirlik kavramı ekolojik, ekonomik ve toplumsal boyutları da bir arada barındıran bütünsel bir yaklaşımdır.

Günümüz şartlarında sürdürülebilirlik, tedarik zincirlerinin tasarlanması ve işlerliği açısından temel öncelik haline gelmiştir. Sürdürülebilirlik üzerine odaklanmak, bir yandan tedarik zinciri performansını arttırırken, bir yandan çevreye daha duyarlı müşterilere daha iyi bir hizmet sunulmasına olanak sağlamaktadır. Sürdürülebilirliğin önemini, daha sürdürülebilir tedarik zincirleri oluşturmak için tasarım ve işlemleri, sürdürülebilirliğin arttırılmasında etkili olan tedarik zinciri faktörleri itici güç olacaktır.

YENİ NESİL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK HEDEFLERİ

Stratejik planlama ve finansal analiz yapabilen ve entegre olacak modeller yaratabilen fonksiyonlar günümüze kadar “sürdürülebilirlik” olarak adlandırılan faktörler iş kararlarına dönüştü. Sonuç, şirketlerin iş modelleme çeşitleri oluştu. Dikkate alınan malzeme sürdürülebilirliği ile endeksler, tasarımcılar potansiyel ve çevresel etkileri hızlı ve kolay bir şekilde değerlendirilebilir ve tasarlanır. Yeni araçların tasarımında henüz hayal edilmemiş yeniliklerin ortaya çıkmasına yardımcı olacağından emin olarak, şirketlerin geliştirme ekibi, tüm ürünler üzerinde düşünülmüş uygulamalar için bir zaman çizelgesi oluşturulur.

İçinde bulunduğumuz topluluklarda gerçek bir değişiklik olacaksa faaliyet gösterir ve etkilediğimiz geniş dünyada, küçük adımlar her zaman potansiyel. büyük başarıları gerçekleştirmek için büyük hedeflere ihtiyaç vardır. Bu yüzden bir dizi stratejik sürdürülebilirlik, işletmeler açısından bakıldığında şirket çıkarlarının toplumsal çıkarlar ile çatışmadığı, sadece ekonomik açıdan büyümenin değil sosyal ve çevre konularının da şirket konularına dahil edildiği bir yönetim anlayışıyla bütünleşmesi ile gerçekleşebilir.

Buna paralel olarak sürdürülebilirlik konusunda bireylere de büyük sorumluluk düşmektedir. Bireyler öncelikle sürdürülebilirliğin önemini benimsemeli ve aydınlatma, ısınma, temizlik ve hatta beslenme gibi günlük yaşamlarındaki alışkanlıklarında değişikliğe giderek topluma örnek olmalı ve bu sayede geleceğe katkıda bulunmalıdır.

Gelişen teknoloji ile birlikte her geçen gün pek çok ülkeden farklı sürdürülebilir ürün ve projeler hayata geçiyor ancak bazıları var ki bilim kurgu filmlerine çok da uzak olmadığımızı iliklerimize kadar hissettiriyor. İşte bunlardan biri Japon devi Toyota‘nın tasarladığı ve geleceğin şehri olarak adlandırılan Woven City projesi gösterilebilir. Geçtiğimiz günlerde Las Vegas’ta düzenlenen CES 2020’de (Consumer Electronics Show) tanıtılan ve Fuji Dağı yakınlarına kurulacak olan Woven City’nin, ahşap binalar ve otonom araçlar ile “geleceğin prototip şehri” sürdürülebilirlik ürüne verilecek en güzel örneklerden birisidir.

Akıllı şehirde bulunan sürdürülebilir mimariye uygun yapılanmış binalar, çatılara yerleştirilmiş güneş panelleri, bloklar, caddeler ve yayalaştırılmış doğrusal parklar ile birbirine bağlanacak olan merkezi avluların etrafında gruplar halinde düzenlenip, topluluk, enerjisi kaynağı olarak yenilenebilir ve sürdürülebilir enerjiler olan güneş enerjisi, jeotermal enerji ve hidrojen yakıt hücresi teknolojisini kullanılabilecektir.

YENİ YETENEKLER GELİŞTİRMEK

“Gelecek nesillerin kendi ihtiyaçlarını karşılama becerilerini riske atmadan günümüzün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik gelişme” sürdürülebilir gelişmedir. Birleşmiş milletler dünya zirvesi ekonomik, çevresel ve sosyal sürdürülebilirliği, sürdürülebilir gelişmenin “üç boyutu” tanımlayan bir çerçeve sunmuşlardır. Eğer tedarik zincirleri, geçmişte olduklarından daha sürdürülebilir hale gelmezlerse dünya kaynaklarının ve çevrenin bu gelişmeyi devamlı kılmaya yeterli olmayacağı gittikçe daha açık bir şekilde görülmektedir. Riski azaltmak ve tedarik zincirinin finansal performansını artırmak, halkın baskısı ve devletin zorunlulukları, sürdürülebilirliğe değer veren müşterileri etkilemek sürdürülebilirliğin itici güçleridir. Her ne kadar her üç kategori hakkında pek çok fikir yer alsa da odağın en çok, tedarik zincirinde riski azaltma ve finansal performansı arttırma üzerine olduğu görülmektedir.

Yirmi birinci yüzyılın erken zamanlarında, dünyanın bazı bölgelerinde halkın baskısında ve kamusal tartışmalar yaşanmıştır. Bu duruma bir örnek, Walmart tarafından ışık yayan diyot (LED) aydınlatmalarına yapılan yatırımdır. Her ne kadar ileri düzeyde bir yatırım gerekirse de LED aydınlatmalarının kullanılması, Walmart mağazalarında enerji tüketimini büyük oranda azaltmıştır. Uzun dönemli amorti etme durumuna rağmen, yüksek yatırım miktarı nedeniyle birkaç firma Walmart’ ın izinden gitmiştir. Her ne kadar yapılacak daha çok şey olsa da pek çok firma sürdürülebilirliğin gelişimi konusunda başarı elde edebilmektedirler. Hollanda İngiltere tüketim ürünleri devi olan Unilever, Brezilya ve Hindistan gibi yükselen ekonomilere, yoksullukla, savaş, su kıtlığı ve iklimsel değişiklikler konusunda yardım etmek için önemli çabalarda bulunmuştur. Firma, Brezilya’ da domates üreticilerinin damıtmalı sulamaya geçerek suyu koruma altına almalarına yardımcı olmuştu. Firma, satışlarının yaklaşık yarısının ve büyümesinin çoğunluğunun yükselen ekonomilerde gerçekleştirdiğini görmüştür. Kabaca “dünyanın çay mahsullerinin yüzde 10’ unu ve ıspanaklarının % 30’ unu ” satın almaktadır. Gelecekteki büyümenin bağlı olduğu sürdürülebilirliğe odaklanmak, Unilever’ in çevreyi ve pazarların ekonomik sağlığını geliştirmesine yardımcı olur, aynı zamanda bu büyümeyi desteklemede ihtiyaç duyulan ürünlerin arzını garanti etmektedir (Top Ten Ways Wallmart Fails on Sustainability, 2012).

Tedarik zincirlerinin küreselleşmesi ve hızla gelişmekte olan ülkelerin artmasıyla tedarik zincirlerinin daha sürdürülebilir olmaması halinde dünya kaynaklarının ve çevrenin bu gelişmeyi destekleyemeyeceği giderek daha açık hale gelmiştir. Dünyayı daha sürdürülebilir yapmaya olan ihtiyacın yanı sıra sürdürülebilirliğe giderek artan bir odaklanma ise bazı tedarik zincirlerinin riskleri azaltması daha etkin olması ve bu çabaları değerli bulan müşterileri etkilemekle sağlanabilir.

Bir tedarik zincirinin sürdürülebilirliğini arttırmaya yönelik pek çok yerel hareket (bir bireye, bir firmaya, tedarik zincirine yada ülkeye ) maliyetlere neden olur. Fakat daha küresel faydalarla sonuçlanır. Buna karşılık, sürdürebilirliğin önemsenmemesi lokal faydalar doğursa da maliyetler küresel olarak paylaşılır. Sonuç olarak sürdürülebilirliği dış baskılar olmadan, toplumsal bir sorumluluk ya da ekonomik bir teşvik sağlayarak desteklemek zor olabilir.

Tedarik zinciri sürdürülebilirliği sosyal, çevresel ve ekonomik etkiler bağlamında değerlendirilebilir. Sosyal boyutu işgücüne, müşterilere ve topluma olan etkiyi içermektedir. Çevresel boyut kaynak azaltımı, emisyon azaltımı ve çevresel ürün inovasyonunu içermektedir.

Ortak malların trajedisi, sürdürülebilirlik çabalarının dış baskılar olmadan firmalar ve bireyler tarafından sağlanmasını güçleştirir. Kaynak tüketimini azaltmak ve geri dönüşüm ile yeniden imalatı artırmak için üreticiyi kaynak azaltımı konusunda ve geri dönüşümcüyü geri dönüşüm yüzdesini arttırmak konusunda cesaretlendirici vergilendirme yapmak uygun bir yaklaşımdır. Emisyonların fiyatı, emisyon azaltımı için en maliyetli etkin çözümlerdendir. Karbon vergisi yada hibrit bir kap ve ticaret mekanizması ile emisyonlar fiyatlandırılabilir (Prokesch, 2010).

Sürdürülebilirliğin, bir firma için belirli bir yatırım geri dönüşü sağlanmayan çabalar gerektirmesi nedeniyle daha yüksek bir sıkıntı ortaya çıkarmıştır. Gerçekte müşteriler kendi kendilerine sürdürülebilirliğin önemine dair sözcüklere, sürdürebilir ürünlere daha fazla ödeme yapma yada sürdürülebilirliği desteklemeye daha yüksek çaba göstermek isteği ile her zaman arka çıkmamaktadırlar. Örneğin Starbucks, müşterilerin kendi sağladıkları büyük bardaklarla servis edilen içeceklerin yüzdesini 2009 yılındaki yüzde 1,4’ ten 2013 yılında sadece 1,8’ e çıkarabilmişti. 2013 Küresel Sorumluluk Raporu’nda firmanın raporladığı tüm boyutlar içerisinde bu yaşadıkları en düşük gelişme boyutudur. Bir ankette, iş liderleri yatırımın geri dönüş oranında uygunsuzluk, yeşil ürünler için ek miktar ödemede müşterilerde isteksizlik ve ürün yaşam çevrimi boyunca sürdürülebilirliği değerlendirmede zorluklar fark etmişlerdir ki bu zorluklar sürdürülebilirliğe odaklanmanın artmasında en büyük engeller olarak sayılmaktadır. Sürdürülebilirliğe odaklanmanın artışı için işin gerekçesi, bireysel firmalar için açık bir şekilde tanımlanmamışsa, daha sürdürülebilir tedarik zincirleri kurmak için gereken odağı sürdürmek daha zor olacaktır (Adamsons, 2016).

Bugün geldiğimiz noktada ise, dünya kaynaklarının ve çevrenin insan faaliyetleri sonucu tükenme sınırına doğru ilerlediği konusunda genel bir görüş birliği bulunmakla birlikte sürdürülebilirliğin ancak doğanın sunduğu kaynakların kendiliğinden yenilenebilmesine olanak tanıyacak hızda kullanılmasıyla sağlanacağı görüşü yaygındır.

Kısacası, insanlık; doğanın gelecek nesillerin gereksinimlerine yanıt verme yeteneğini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçları temin ederek, kalkınmayı sürdürülebilir kılma yeteneğine sahip olacaktır.

KAYNAKÇA

Adamsons. (2016). Governance and sustainability at Nike (A). Harward Business. Harward Business School.

Prokesch, S. (2010). “The Sustainable Supply Chain”. Harward Business Review, 70-72.

Top Ten Ways Wallmart Fails on Sustainability. (2012). Institute For Local Self Reliance, 52-58.

Ümmühan DAŞTAN

0 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page